Rota Latin Amerika

tek yön biletle başlayan ucu açık bir yolculuk

  • Son Yazılar

  • Kategoriler

  • Arşiv

  • Sayaç

    • 52.713 kişi siteme bakmış. Fena değil...

Mezarlıkta statü farkı

Posted by Engin Kaban Mayıs 27, 2010

Mezarlıkta statü farkı

Şili #1: Punta Arenas

78.-85. gün  (12 – 19 Mart)

Sabah karanlığında “dünyanın sonu” Ushuaia’dan başladığım yolculuk tüm gün sürüyor. Bir feribot geçişi, Arjantin-Şili sınır kontrolü, ve birkaç yüz kilometresi toprak yolda hoplaya zıplaya devam eden 13,5 saatlik bir devinim. Uzun gibi gözükse de aslında orta seviyede bir yolculuk artık bu benim için. Güney Amerika’nın, ve özellikle de Patagonya’nın bitmek tükenmek bilmeyen yollarına alıştıktan sonra 10 saatin altını “kısa” 10-15 saat arasını ise “orta uzunlukta” olarak algılıyor bünyem. 3-5 saatlik yolculukların ise lafı bile olmaz.

Şili’nin ve aynı zamanda dünyanın en güney “şehri” olan Punta Arenas’a akşam saatlerinde varıyoruz. Meydanda yürürken Giovanna bir anda, Ushuaia’da milli parkta otostopla bizi alan Punta Arenas’lı adamların çalıştığı şirketi hatırlıyor. İş yerleri tam karşımızda. İçeri girip soruyoruz, ve bir tanesi çıkıp geliyor. Bu kadar şans olur. Ofisinde oturup, internet ve telefonları kullanarak uzun uğraşlar sonucunda, Couchsurfing’den evinde kalacağımız fakat telefon numarasını ve adresini bilmediğimiz, sadece ismini bildiğimiz kişiye ulaşmayı başarıyoruz.

Ev sahibimiz Leonardo. 10  yaşlarındaki oğlu Vicente ile birlikte yaşıyor, eşi Santiago’da. Sonraki günlerde de göreceğim üzere süper bir insan. Ahşap, iki katlı şirin bir evi var. Bizi ilk günden, geceleri evin sallandığı konusunda uyarıyor ve korkmamamızı söylüyor. Deprem değil rüzgar nedeniyle sallanıyor diyor. Gerçekten de doğru. Punta Arenas rüzgarıyla meşhur. Arabaların kapısını açar açmaz ters rüzgar alıp kırılması çok yaygın birşeymiş, herkes çok dikkatle açıyor kapıları; biz de öyle yapıyoruz. Arada yağan yağmurla da birleşince dışarıdaki hava iyice sevimsiz bir hal alıyor.

İlk akşam evin bitişiğindeki büfeye gidiyoruz. Menüyü elime aldığımda hiçbirşey anlamıyorum. Tam alışmıştım Arjantin’de neyin ne olduğuna, menülerdeki herşeyi öğrenmiştim. Orada da İspanyolca konuşuluyor burada da, ama yiyecek isimleri ciddi anlamda değişiyor. Yeni baştan herşeyi öğrenmem gerekiyor ve tek tek “bu ne? şu ne?” diye sormaya başlıyorum. Sonuçta avokado (buradaki adıyla palta) soslu sosisli sandviçte karar kılıyorum. “Sandviçin içinde avokadonun ne işi var?” diye başlayan şaşkınlığım, sonraki günlerde avokado bağımlısı olmamla devam ediyor. Şili’de avokado çok yaygın ve oldukça ucuz. Markette kilosu 1,8 lira civarında. Türkiye’de tropikal meyve statüsünde olan ve çok da iyi kalitede olmayanlarının tanesini ancak bu fiyata alabileceğim bu meyvenin burada cennetine düşmüş olduğum için çıldırıyorum. Leonardo’dan avokado salatası yapmayı öğreniyorum ve Punta Arenas günlerimin temel besin maddesi avokado oluyor. Pişirmek için birşeyler alayım diye gittiğim marketten, sadece 2 kilo avokadoyla mutlu bir şekilde eve geri dönüyorum çoğu zaman.

Giovanna’nın acil olarak ülkesine dönmesi gerektiğinden 2 gün içinde ayrılması gerekiyor. Son akşam birlikte bir açık büfe restorana gidiyoruz. Sabit ve makul bir ücret ödeyerek her türlü soğuk, sıcak yiyecekler, çeşit çeşit etler ve tatlılardan yemek mümkün. Çevremizdeki masalardaki insanlar sürekli değişmesine rağmen sadece restoran çalışanları ve biz sabit kalıyoruz. En son kapanmasına yakın biz istemeden masamıza gelen hesap ile kibarca kovuluyoruz. Zaten artık daha fazla yiyecek halimiz kalmamıştı; yediklerimizi biraz olsun yakmak için eve yürüyerek dönüyoruz.

Punta Arenas esasen çok turistik bir yer değil ve fazla bir olayı yok. Temel ziyaret edilesi yerleri 2 saat mesafedeki penguen kolonisi (yeterince penguen gördüğüm için pas geçiyorum), duty free alanı ve şehir mezarlığı. “Zona Franca” olarak bilinen alan, vergiden muaf statüde çeşitli ürünleri satın alabileceğiniz dükkan ve büyük marketlerin bulunduğu bir bölge. Gözlemlediğim kadarıyla Patagonya’da elektronik veya doğa sporları malzemeleri almak için alışveriş yapılası tek ucuz yer. Ucuz da olsa, bir ihtiyacım olmadığı ve artık daha fazla birşey taşıyabilecek kapasitem kalmadığı için sadece gezmekle yetiniyorum.

Şehrin diğer turist atraksiyonunun mezarlık olması önce bana çok ilginç geliyor. Neden bir şehre gelen yabancılar mezarlığa gitsin ki? Turist bürosunun broşürlerinde bile mezarlığın reklamı yapılıyor. Herhalde “şehrimizin gösterecek birşeyi yok, bari turistleri mezarlığa yönlendirip içlerini karartalım” gibi bir stratejileri var diye düşünüyorum. Ama işin aslı öyle değil. İlk girdiğim andan itibaren çok etkileniyorum. Hiç alışık olmadığım tarzda bir mezarlık çünkü. Bildiğimiz ev şeklinde, kapısından içeri girilebilen aile mezarları var örneğin. Ailedeki herkesin yeri hazır, içeride duvarlarda gömülü olarak yan yana ve üst üste gözler halinde duruyor. Çoğunun cam kapılarından içeriyi görmek münkün. Son derece titizlikle tasarlanmış ve bakımlılar. Bu aile mezarı evlerin yan yana dizilmesiyle sokaklar, mahalleler oluşmuş durumda. Çok enteresan. Mezarlığın girişinde de son derece detaylı bir harita var. Acaba postacı da geliyor mudur diye düşünmeden edemiyorum.

Bu gösterişli aile mezarlarının yanısıra, duvarın içine gömülü şekilde, yüzlercesinin sıra sıra dizilmiş halde olduğu toplu mezarlar mevcut. Bir cam pencerenin arkasındaki bölümde kişinin bilgileri, fotoğrafı, dini semboller ve kimi zaman da sevdiği bazı şeyler konmuş. İhtişamlı aile mezarlarının yanında bunlar son derece sönük kalıyor. Gelir seviyesinin yaşam boyu toplumdaki yerimizi ciddi bir şekilde belirliyor olmasının, ölümden sonra bile bir şekil devam ettiriliyor olması düşündürücü. Bir gösteriş merakı almış başını gidiyor. Beni bu derin düşüncelere daldıran mezarlığı iki defa ziyaret ediyor ve uzun saatler geçiriyorum. Son derece huzurlu bir ortam.

Punta Arenas günlerim sakin devam ediyor. Kimi günler evden dışarı bile çıkmıyorum. Yazılarımı yazıyor, Vicente’nin renkli okul öncesi kitaplarından İspanyolca çalışıyorum. Vicente inanılmaz derecede zeki ve yetenekli bir çocuk. Süper bir enerjisi var. Ben misafir olduğum için babasıyla yatıyor ve renkli, oyuncaklarla dolu odasını bana veriyor. Bu çocuk odasında ben de çocukluk günlerimi hatırlıyorum. Evin rahatı iyi gelmiş olacak, tam 1 hafta nasıl geçiyor anlamıyorum bile.

Gözlemlediğim kadarıyla Şili’nin insanı son derece yardımsever. Birine birşey sorduğunuzda sizin için koşturuyor, elinden geleni yapıyor, aşırı ilgi gösteriyorlar. Tek problem konuştuklarından neredeyse hiçbirşey anlamıyor olmam. Yolculuğumun başından beri herkes, Şili İspanyolcasının Güney Amerika’daki en zor anlaşılan İspanyolca olduğunu söylüyordu. Gerçekten öyleymiş. Arkalarından biri kovalıyormuşcasına aşırı hızlı konuşuyorlar. Kelimelerin son hecelerini yutuyorlar. Kendilerine özgü tuhaf kelimeler kullanıyorlar. Arjantinlilerin bile anlamakta güçlük çektiği bu İspanyolca’nın beni nasıl zorladığını takdir edersiniz. Yine de elimden geleni yapıyorum, azimle dinliyorum birşeyler yakalamak için. Diğer bir komik durum ise, çoğu kelimenin sonuna “po” ekliyor olmaları. Bana çok eğlenceli gelen bu yöntemi, alakalı alakasız her kelimede kullanarak çok eğleniyorum ve konuşmaya çalıştığım Şililileri de eğlendiriyorum.

Günlük yaşamda kullanılan paraları anlamak da zorlaştı. Arjantin’de 3-5-20 Arjantin pesosu gibi olan rakamlar, burada para biriminin değişmesiyle binli haller aldı. Örneğin bir yemeğin fiyatı 4250 Şili pesosu olabiliyor. Bu da, zaten paldır küldür konuşan bu insanların ağzından tüm rakamları yakalamayı iyice zorlaştırıyor. Alışacağız artık, başa gelen çekilir.

Huzur içinde geçen 8 günün ardından bir sonraki durağım, Şili’nin Puerto Natales kasabasına doğru yola çıkıyorum. Muhteşem bir doğa orada beni bekliyor…

Engin Kaban

26 Mayıs  2010 – Buenos Aires

Bir Yanıt to “Mezarlıkta statü farkı”

  1. Nihan Güneş said

    Engin bu yazını ancak şimdi okuyabildim. Beni Kıbrıstan alıp taa Şililere götürdün valla. Özellikle mezarlık bölümü gerçekten çok ilginçmiş. Ayrıca kalemin de gayet kuvvetli, yazılarının devamını bekliyorum.

    Not: Anlaşılan Hipi olup çıktın başımıza, bir de yazarlığın eksikti 🙂

Yorum bırakın